27 Aralık 2010 Pazartesi

sevgilim

beni maçolaştırma sevgilim her an tediği çekebilirim !
ilgisiz oluyorsun ya, canımı sıkıyor
alnının çatından vurasım geliyor
ben ki dilber sultan olmasam da
bu şehrin yedi belalısı,
mahallenin erkek fatması,
okulumun enteli
anamın çeyizinden kalma, televizyon danteliyim.

sevgilim git başımdan, her an öpebilirim
hani beni seviyorsun ya, gönlüm büyüyor
tam ağzının ortasını öpesim geliyor
ben ki afrodit olmasam da
o koca kalbinin sevdalısı
gözlerinin arabesk tetikçisi
kalbinin bekçisi
anamın kızlığından kalma, masumiyet emekçisiyim.

şimdi o heybetinle gelsen
belimi sarsan
kafamı göğsüne bağışlasam
ve gecelerce uyumasak.

modern insan

kimse daha önce bu kadar çirkin olmamıştı.
bu kadar pis, bu kadar karamsar ve bu kadar kirli.
yalnız!

sen modern mahpuslarda, uykuları gece yarılarında bölünen
köyden gelen tarafından ilginç görülen
ve sana uymayanı hor görenbir ucubesin

sen modern insansın evet
sırf ayakta durabilmek için bu modern veba sokakları içinde
bir mikrop olup, tesir altında bırakıyorsun
farkında değilsin 'modern' avamlıkların kölesi oluyorsun

sen modern insan, evet evet sen!
ayağını toprağa basmaya, ekmeğini yapmaya korkuyorsun
hazır hayatlara, elinde olmayan paralarınla kavuşuyorsun
sen bu bokun püsürün içinde tıpkı bir bok gibi yaşıyorsun.

sen kalabalıklar içinde
yalnız, karamsar ve çaresiz kalıyorsun
varlığın gerizekalı teknolojilerine bağlı
duyguların özel günlerde alınan hediyelere
kişiliğin markalara, para sevdasına
sen sen için yoksun
kemer country için, dev alışveriş merkezleri için
doyumsuz bir hayatı tüketmek için varsın

ve 'ben' araya sıkışmış bir araform
bu pisliğin ve karamsarlığın içinde
şu gerizekalı bilgisayarın tepesinde
gerizekalı kafasıyla kendimi ifade ediyorum.

modern dünya, modern kapitalizm böyle bir çelişki ama çelişkiler daha da derinleşip sonrasında çözülmeden değişim de olmuyor. bu dünya insanı bireylere indirgeyip kolektif yaşamı, paylaşmayı ve üretmeyi unutturuyor. birileri daha güzel yaşasın diye diğerleri daha kötü yaşamaya itiliyor.oysa her iki taraf da pislik içindebirileri gerçek anlamda sefalet ve insana yakışmayan yaşam şekliylebirileri lüksün içinde insanlığını unutan ve unutulmuş bir avamlık içinde.

el ele el ele verin çocuklar

ilkokul yıllarını hepiniz özlemişsinizdir mutlaka. kokulu silgi efendime söyliyim böyle renkli kurşun kalemler, derste canı sıkılınca kalem açma bahanesiyle köşedeki çöp kutusuna gitmeler, yerli malı haftaları, pazar gecesi banyo yapmak vesaire vesaire... hani bir de koroda öğrenilen şarkılar falan.

o yıllarda pötibör püsküt bir hediyeyken kremalı püsküt büyük bir hazineydi, okula yürüyerek gitmek, hoplamak zıplamak güzeldi bunlar. ilkokul çağlarında ilk aşk filizleri sadece bakışmalardan ibaret, tvde öpüşmeli film görsek utanır saklanacak delik arama eylemleri vesaire. mesela serpilgil vardı bizim mahallede onların arka bahçesi koca bir araziydi anneme ordan hep papatya toplardım. arada gelincikler de açıyordu onları bulunca daha da mutlu oluyordum. mesela biz esenyurda ilk taşındığımızda tanker getirirdi suyu biz bidonlarla peşinden koşardık, sefalet var yine gerçi de şekil değiştirdi neyse derdim canımızı sıkmak değil.

ailemle dilini bilmediğimiz anlamadığımız insanların içine gelmiştik, türk'tük biz yani köklerimizde uzun göbek öncelerin bir kürtlük varmış fakat ben bunu da 1-2 sene önce öğrendim. velhasıl önce ürkmedik değil sonra onları da sevdik. çünkü sefaletin ve fakirliğin dini, milleti olmuyor a dostlar, dertli dertliyi anlar....bunlar da çok eskilere gitti öyle bir dipnot sayın gitsin.

aşk güzeldi ilkokul çağlarında dedim ya dokunmaya bile çekinirdik, masturbasyon yapmak için sebeplerimiz ve şehvet zillerimiz yoktu o zamanlar. ilkokul sıralarında abaküs ve fasülyelerle saymayı ( ki bunları bile ortak kullanırdık) öğrendik, tebeşirsiz devlet okullarında allahın siktir ettiği biryerlerde, nedenini bilmediğimiz bir şekilde okumak için çaba gösterdik, iyi kötü birşeyler okuyoruz şimdi. ilkokul arkadaşlarımdan erkek olanları evlenmiş ve çeşitli hatlarda minibüs şoförü, kızları desen sorma 3 çocuğu olanlar bile var. şimdi oturup düşününce bir garip oluyor içim a dostlar. büyüdükçe mutsuzlaşıyoruz burası aşikar da her mutsuz oluşumda içimdeki piç kurusunu harekete geçirmeye çalışıyorum, yani çok büyümedim de zaten yine de çok zaman geçirmişim gibi geliyor. içimdeki o küçük hala bıraksan elma şekeriyle koşacak, bisikletten düşüp dizlerini yaralayacak, seksek oynayıp ip atlayacak.

arada geceleri eve dönerken sokakta çizili seksekleri atlamıyorum değil ne yalan söyliyim çokca hoşuma gidiyor. bazen sokakta gördüğüm 5 yaşındaki çocuklarla kutu kutu pense bile oynuyorum ama çaktırmadan. yahu büyüklerin arasına karıştıkça yüzüm asılıyor ben gülmek istiyorum o yüzden çoğu zaman çocukluğa vuruyorum. bizim mahallede herkes küfrederdi ben de inatla küfrediyorum. istediğiniz kadar yargılayın yakıştırmayın ben bunu seviyorum. evet şimdi siktir etmenin vakti ben yine çocukluğumdaki gibi koladan ırmaklar, yağmur gibi yağan çikolatalar düşleyeceğim. sıkıldığım için hayattan, dünyanın çöp kovasına yaklaşıp kalem açıyormuş gibi yapacağım babamdan 100 binnara istiyip dondurma alacağım. bahçede biriken çamurdan ev yapacağım ve inadına güleceğim. yaşamak umut ve merak gerektirir. 3 yaşındaki bir çocuğun hayretiyle dünyayı keşfedeceğim.

şimdi bence hepiniz el ele verin, sevinin.
bir dünya bırakın biz çocuklara, ıslanmış olmasın göz yaşlarıyla
oynaya oynaya gelin çocuklar, el ele el ele verin çocuklar...


dipnot: bu yazıyı yazmamı sağlayan şarkıyı paylaştığı için yılmaz altun'a teşekkürü bir borç bilirim : http://fizy.com/s/1ah32l

9 Kasım 2010 Salı

dans et benimle

sokaklarda dans et benimle, şehrin ortasında, kalabalıklarda...
apartman girişlerinde ve düşler ülkesinde

ben bir anaç kadın olayım
sen yaramaz bir çocuk
ve aşık ol
birden
tanrının bahsettiği big bang gibi
bir noktadan sonsuzluğa saçılalım
ve evren gibi gittikçe büyü
hacimsiz ve hoyratça
ama düzensizce değil

misal sonbahar rüzgar ol
okşa tenimi
misal kış olsun sen üşü
ben bağrıma basayım seni

özlet kendini bazen
hatta küs bana
yüreğime birşey otursun
kelimeler düğümlensin
sonra sen yine çıkıp gel
tıpkı misafirlikteki yaramaz çocuklar gibi.
sonra ben seni affedeyim
yine dans edelim
sokaklarda, kalabalıklarda
şehrin ortasında..

30 Temmuz 2010 Cuma

ben bir pire kızıyım
yüreği ufacık
acıtıyorum canları
büyütüyorum kendimi

büyüm sihrim yok
peri kızı değilim, pire kızıyım
birgün orda, birgün burda
zararlıyım yekten
kovuluyorum yüreklerden

pire kızıyım, emerim kanını
gezerim ordan oraya
yaktırırım yorganları
yaralarım canları

kaçıyorum hergün
yara verip kaçıyorum
iki tırnak tutuyor beni
tükürükte boğuluyorum

28 Temmuz 2010 Çarşamba

farkında değilsin

nazikçe hayır diyorsun
hunharca katlediyorsun beni

farkında değilsin, sevdasından ölenlerin
uykusuzluğun sebebinde değilsin
sormuyorsun neden böyle

bilmiyorsun ki tinerci çocuklar neden çekiyor
o yaşlı teyze beyoğlunda niçin çöp topluyor
sokakları da bilmiyorsun, hikayelerini de
konuşuyorsun sonra ' ben biliyorum '.

ve ben diliyorum
dünya bizim, tüm gördüklerimiz
hatalar bizim
pislikler bizim
hem güzellik de
ölüm de bizim
aşk da bizim
nefret de

işçiler tırmanıyor yokuşu
ellerinde yağ izleri
evlerinin duvarlarında soba isleri
sönük ışıyor evleri
tarhana pişiyor mutfaklarında
başı cemberli kadınlar bekliyor yollarını

farkında değilsin neden kirli bu çocuklar
evler neden bitişik
evler neden alelade
tiksiniyorsun çay içmeğe
diyorsun ki umut ola o evde

farkında değilsin dönüyor dünya
birileri güçleniyor, ötekiler ölüyor
hiç umrunda değil hergünün yitip gitmesi
hiç umrunda değil deli meryemin sevgisi

farkında değilsin neden bu şiir böyle karışık
neden işler iç ice
umrunda değil zaten
kirleniyor dünya gittikçe

gecenin ikisinde

yağmur yağıyor yine istanbula
ancak yalnız kalabildim
sessizlik gecenin ikisinde
üçünde
dördünde
beşinde

babannem ölmüş
pazartesi akşamı aldım haberini. üzülmedim üzülemedim yani
insan bu kadar mı yabancılaşır köklerine ?
özlediğim anılarım olsun isterdim onunla.
olmadı.
insan ne diyebilir ki
başı olmayan cümleler
ama acı veren bitişler ve noktalar

ünlem olamadıysam birilerine benim suçum mudur?
çırpınmadıysa bir kalp bana sebeplisi ben miyim acaba?
uzun yıllar geçiyor, kısacık geçiyor uzun yıllar
yürünmüş yollar var geride
ve önümde
ilerlemeyen yollar

üzgünüm bu gece
bir orhan gencebay şarkısı kadar arabesk
müslüm gürses şarkısı tadında jilet gibi keskin
türküler de kar etmiyor
yetiş ömrüm bugün de bitiyor
sen de bitiyorsun

toprakta tohum filizlenmiyor
boy vermiyor deli sevmeler
hep üzülmeler
hep kırılmalar
hep ayrılıklar.

belki

belki değişir diye geldim
gökyüzünün karanlığı,
geçer günyüzünün aydınlığına

belki yine kekik kokar her yan
belki kuşlar cıvıldaşır başımızda
güneş gerçekten doğar
ve yıldızlar
yıldızlar ışık saçar sevdamızdan

belki ateş böcekleri de söyler şarkımızı
belki bir çocuğun rüyasına gireriz
şekerli bulutlar, çikolatadan ırmaklar

gizli sevda mı oluruz dersin
ve gizliden bakışlar
dokunamayan uzanışlar
çözüm olmayan kaçışlar

sen de seversin belki
o yüce dağları
sarı çiçekli yaylaları
belki gideriz oralara
yuvamız olur
uykumuz bağlanır gecenin birine
umuda uyanırız
ya da hiç uyanmamaya.

15 Haziran 2010 Salı

Bahar doğdu 16 Haziran'da

Küçücükmüşüm, ufacık ve yumuk elleri olan bir bebek işte. Gelirken dünyaya pek iyi gelmemişim huzursuz etmişim anamı,acı çektirmişim ve belki acı da çekmişimdir ; hatırlamıyorum. Zamanın dindirdiği acılar farklı şekillerde ben büyüdükçekuşatmış dünyayı ve ben de bir acı olmuşum. 90'ların o kanlı, acılı ve bir o kadar da ' ahh nerde o günler ' dedirten güzelliğiyle harman olmuşum. Bir anda büyümüşüm zaman geçmiş ve farkında olmamışım. Hep öyle değil midir zaten bir söğüdün gölgesi tadında bir anlık, boğazlanan bir çocuğun kanı gibi acı akar zaman. Geride kalır güzellikler, yalnızlıklar, sevdalar.Sevda bırakmadım arkamda ama yalnızlıklarım oldukça bol...
Adım direniş olsun isterdim, inatçı ve asi ; bir halkın sesi gibi gür, Spartaküs kadar korkusuz, Nazım kadar memleket sevdalısı, Ahmet Arif kadar halktan, Orhan Veli gibi sokaktan ! Bir sevda olmak isterdim bülbülün yüreğinde, uçurumun en dibinde, yıldızların ışığında, galaksinin en ücra köşesinde, Naciye'nin gönlünde, Mecnun'un deliliğinde. Hep küçük bir çocuk olmak isterdim annesi ne verdiyse giyen, babasına hayran, tanrıyı bilmez, kini beslemez, kötülüğü düşünmez. Bir bulut olmak isterdim baktıkça şekli değişen, ay dedeyi saklayan, güneşi haklayan, yağmurları taşıyan.
Büyüdük işte hayallerle, rüyalarla, yalanlarla ve ozanın dediği gibi biz büyüdük kirlendi dünya. 16 Haziran benim günüm, doğduğum gün mutlu mu eder yoksa üzer mi bilinmez, büyüyorum git gide ve küçüleceğim birgün elbette ! Büyüt beni dünya, sar, sarmala ve hep döneceğini bilsem de ben gittiğimde anlamsız olacaksın dünya ... Ben seviyorum iyi kötü herkesi, güzel bir dünya istiyorum ; çocukların tutuklanmadığı, halkların dilini özgürce konuşabildiği, açlıktan kimsenin ölmediği, sevdanın yasak olmadığı ve bütün sınırların kalktığı bir dünya. Kendim için istemiyorum bütün insanlığın ihtiyacı var buna...

1 Haziran 2010 Salı

Filistin Gerçeği ve Türkiye

İsrail uzun zamandır Filistin'i abluka altına almış durumda, askerler yetmiyormuş gibi bir de sivil halk katlediliyor. Bunlarla yetinmeyen katil İsrail hükümeti gelen yardım gemilerine ateş açıyor, İsrail Hükümeti'nin Filistin politikaları üzerine eleştiri yapan vatandaşlar sınırdışı ediliyor. Özellikle İsrail Hükümeti'nin fütursuzca bütün dünyayı hiçe sayan son ' vahşeti ' bütün Türkiye halklarının canını sıkmış durumda. Bugün gördük eylem alanlarında ve İsrail Konsolosluğu önündeki kalabalığı ve öfkeyi. Evet bu oldukça güzel çünkü bir vahşete, katliama karşı duruşumuzu gösterdik ama nerden baktığımız oldukça önemli. Recep Bey ' van minıtz ' dedi prim yaptı amma yine de imzasını attı ! Demek ki van minıtzla olmuyormuş bu işler arkasına bakmak gerekiyormuş. Halkımın ne haddine ! Aynı bakış açısıyla İsrail Hükümeti'nin katliamına tepkide bulundu büyük bir halk kesimi. Alanlarda gördük cübbeli vatandaşları, ülkücü vatandaşları neden ordaydılar ve arkasında ne vardı bu oldukça önemli.
Yıllardır Türkiye'de bir ' kürt meselesi ' var. Siviller TSK ve Polis güçlerince öldürülüyor, üstü kapalı cinayetler işleniyor doğuda ama failleri bir türlü bulunamıyor; bulmaya çalışan savcılar da ya susturuluyor ya da içeri atılıyor. Haydi geçtim 18 yaş üstü kürt sivilleri, küçücük çocuklar öldürülüyor, savunma aracı olarak kullandığı taş suç teşkil ediyor ve onlarca yıl hüküm giyiyor. Aynı içgüdüyle Filistin'deki bir çocuk taş attığı zaman hepimiz alkışlıyoruz ülkücü ve cübbeli vatandaş da alkışlıyor. Türkiye'de puşi takıp gezdiğiniz zaman kürt olmasanız bile gbt'nize bakılabiliyor, sokaktaki birileri ya da milliyetçi kesim de teröristsiniz siz diyor. Ama bugün İsrail Boykot'unda Filistin'e ait puşiyi bize terörist diyenler de takıyor. Şakşaklıyorsunuz terörist Hamas'ı ya kendi içindekiler ? Durum bu kadar basit arkadaşlar.
He bir de şu faşist Hitler'in sözünü ananlar vardı günboyunca. Ne kadar kör bir bakış açısı !Körsünüz suçun halklarda değil, yönetenlerde, çıkar sahiplerinde ve sermayedarlarda olduğunu göremeyecek kadar. Yüreksizsiniz insanlık ayıbına ' kendinize müslüman ' bir şekilde yaklaştığınız için. Korkaksınız kendi içinizdekilerle yüzleşip çözemeyecek kadar. Şimdi hepiniz oturun bir hesap yapın ; kendi faşizminizi ve katliamınızı ne zaman sonlandıracaksınız ?

Ne Mutlu İnsanım Diyene...

FİLİSTİN'E ÖZGÜRLÜK İSTİYORUZ.

24 Mart 2010 Çarşamba

Lümpen Kroleter

Merhaba ben Lümpen

Hayata evimin penceresinden bakıyorum.Evim nerde mi?Evim Greenwich’te belki,belki Sudan’da,belki İstanbul,belki Mardin yani aslında ben dünyanın merkezinde bir yerlerdeyim yahut ücra köşelerinde.Pencerem dünyaya açılıyor,dünya ise bahçem benim.Bahçe öyle ki uçsuz bucaksız bazıları kainat diyor,o zaman sonsuz oluyorum.Nihayetinde hep pencereden bakmakla da olmuyor bahçemi gezmeğe de çıkıyorum henüz her yanını göremedim zaten benimkisi görmek çabası artık ne kadarına yetişebilirsek.
Bahçemden bahsetmek isterim size…Birsürü şey var içinde,kimi insan diyor kendine lisan dedikleri seslerle konuşuyor .Kendine insan diyor, bir de tanım getiriyor insana lakin insan gibi olamıyor.İşte penceremi yanıma alıp,bahçeyi gezmeğe çıkışımın sebebi de budur.Bu insanlar hep bir şeyler söylüyor,bir şeylere sınır getiriyor hem de sınırları yıkmağa çalışıyorlar.Önce dedim olmaz böyle,bu ne yaman çelişki!Bir de utanmadan kendilerine yeryüzündeki en akıllı yaratık diyorlar,tekmil yalan!İnanasım gelmiyor,ağzım kurudu durun bi çay alıp geliyorum…
Heh tamamdır şimdi!Ben dünyaya bahçem diyorum penceremi de alıp çıkıyorum gezmeğe amma ben de 4 duvar içinde bu dünyada bir yerdeyim.Hayallerimin sınırlarını aşıp başka hayallere giriyor başka insanları tanıyorum.Aslında bahçeme yeni şeyler ekliyorum o zaman yalnız hissetmiyorum.21. yüzyılın çöplüğünde Lümpen kirli sözcükleri,kırılan kalbi,kırılmayan umutları ve kelimeleriyle!Erkek gibi yetişen bir kızın dünyaya açılma planları bu okuduklarınız.Tam anlamıyla saf denemez ama henüz kirlenmedi çok da iyi niyetli sayılmaz şeytana uyuşları da olmuştur.Ne köylü ve ne şehirli Lümpen ne batılı ne doğulu ve ne çirkin ne de güzel öyle bir kız işte…Dedim ya 21. yüzyılın çöplüğünde dolanıyor!Hayaller çalan ve bahçesini süsleyen bir ucube belki de!Çocukları seviyor Lümpen meyilleniyor toplumcu gerçekçi olmaya kendi gerçeklerini görüyor,kapanıyor 4 duvarına.İzbe bir evi,ağrıyan başı ve acı çeken bedeni var bazen de çok dinç çok genç.Şimdi siz dinleyin Lümpen’nin söylediklerini nasiplenin kendinizce o döner bir zaman sonra,bahçesini gezmeğe gitti.

23 Mart 2010 Salı

Şizofren Bebek

Şizofren bir bebek olucam,oyuncu arkadaşlara ihtiyaç yok hem şekerimi falan da paylaşmam
kardeş payı da ne ki!Kendi kendime büyüycem annemi kullanıcam ve onu sevmeyeceğim gerek yok!
Hayalsemelerim olacak onlar bana sevgi verir,anne ve babam da pervane olucak peşime mutlu olsam,kıçım kuru olsa,karnım tok olsa bile ağlayacağım.Sonra tek başıma kalınca yani annem babam gidince onların telaşlarına gülücem.Büyümek istemeyeceğim ama büyüyeceğim arkadaşım olmayacak hiç bütün diğer bebekleri döveceğim sonra onlar beni dövdü deyip üste çıkacağım,anneleri onlara kızacak ve ben bunlardan büyük zevk duyacağım.Annemin örgüsünü söküp suçu kediye atacağım,kedi aç kalacak dışarı atılacak.Beni sevmeye çalışan bütün kadınları ve erkekleri tükürüğe boğacağım kin besleyecekler bana ama bebeğim diye birşey de diyemeyecekler.Şu 5 yaşlarında ukala büyükler olucak beni sevmeye çalışacaklar
tırnaklayacağım hepsini,oyuncaklarını çalacağım ve benim olacak hepsi.Zaman geçecek büyüyeceğim ama çok değil 1-2 sene,çaktırmadan okumayı öğreneceğim ve yazmayı ama belli etmeyeceğim,kendi başıma yemek yiyebileceğim ama bilmiyormuş gibi davranacağım,yemekleri her yana saçacağım annem temizledikçe ben kusup kirleteceğim.Annem çocuktur deyip geçecek bilmeyecek içimdeki şeytanı.
Okula başlayacağım sonra okumayı bileceğim ama bilmiyormuş gibi davranacağım.Öğretmenleri çileden çıkartacağım arkadaşlarımla hep kötü anlaşacağım.Hayalsemelerim var onlar dostum olacak. Büyümeye devam edeceğim hiç arkadaşım olmayacak ama ben mutsuz da olmayacağım,bana aşık olacak salak çocukları kalplerini kırıp tekmeyi basacağım hepsine!Tam öpmeye çalışırken sevgilin yumruğu indireceğim suratının ortasına,hayalimdekilerle sevişeceğim ve hep onları seveceğim.Hatta biri yanımda şuanda saçlarımı okşuyor bense tepki vermiyorum hayal nasıl olsa.Her ne kadar şizofren olsam da istemediğim zaman görmüyorum bunları,onları da sevmiyorum aslında,tüm varlıklar salak!saçma! Ben yalnızım bu iyi hiç zarar görmedim zaten,suratım asık hep ama sevenler çıkıyor elbet.Hepsine herşeyeherkese bütün emeklere zarar veriyorum,yıkıp atıyorum.Tiksiniyorsunuz biliyorum ama sizi de sevmiyorum!

6 Ocak 2010 Çarşamba

Kara Dünya


Sözler susmuştu artık,şarkılar söylenmiyordu kayıttan da olsa.Hatta insanlar şarkı mırıldanmayı bile unutmuştu.Gözlerin feri yoktu ve kalp kırmızı değildi,müzikler
bile kaybolmuştu hatta sözler bile unutulmuştu.Sözleri geç gözler bile birşeyler
anlatmıyordu yorgunluktan başka.Karışık,kirli saçların anlamı yoktu hem temiz
tertipli saçın da.Dizlerimin üstünde çöküşüm manasızdı,bir köpeğin kemiği sömürmesi de.Annenin çocuğunu bağrına basmasına hacet yoktu zira çocuklar da yoktu.
Çocuklar olmadığında hayaller olur mu,hayaller de yok elbet.Sigara yoktu ama
canım da çekmiyordu,kimse ne sarhoştu ne ayık.Birşeyler olmuştu buralara
hatta birçok şeyler.

Kimse uyumuyormuş burda bayadır,rüya da yokmuş o yüzden ve o ak sakallı dede
girmiyormuş rüyalara;onun yerine kara saçlı kara sakallı haşmetli adamlar varmış.
Her insanın yanında varmış bunlardan,herkes kendi haşmetlisini görürmüş,merak etmişler öncelerinde sorun çıkmış sonra merak etmeyi de unutmuş insanlar.Merakla beraber sormayı da yitirmişler,dilenciler görünmez olmuş.En başında bütün çocuklar sokakçı olmuş dilenir olmuş merakı öldürdükten sonra çocuklar da görünmez olmuş,renkler de kaybolmuş zamanla önce koyu-mat renkler kalmış sonra hepsi siyaha dönmüş.Bir rivayete göre beyaz bile karaya çalmış kan bile siyah olmuş.Su dayanamamış bu işe önce akmayı durdurmuş sonra kendini kurutmuş.Neyse şu haşmetli kara damlara gelelim..

Haşmetli kara adamlar eskiden köleymiş,isyan etmişler baş kaldırmışlar köle olmak istemiyoruz,kölelik olmasın diyerek.Ak sakallılar demiş ki ne demek olmaz öyle şey,birgün bu köleler nasıl ettilerse halkın rüyasına girip girip ak sakallı adamları boğazlamışlar ve mevkilerine geçmişler,sonra başlamış zaten bir kargaşa.Diyorlar ki haşmetli kara adamlar kurtarıcıydı biz de bize hayrı olmayan ak sakallıları öldürmelerine izin verdik sonra da olanlar oldu.Önce hayalleri öldürmüşler esasen rüyadan çıkmak için sonra uyumamaya başlamış insanlar.Ve sonrası da gelmiş zaten,renkler,çocuklar derken herşey gitmiş.
Bu ülkede artık herşey karanlık,aşk da yok nefret de,renkler bile yok düşünsene şarkılar yok.

Kimse merak da etmiyor ben geçiyordum şöyle bir uğradım ama yolumu da kaybettim,havasından mı suyundan mı bilinmez.Bu arada şarkı söyleyemiyorum artık
rengim koyulmaya başladı ben de siyah oluyorum galiba.Aklımın rengi de kaçmış olabilir,sesim kesiliyor hey burası kara dünya.