27 Aralık 2010 Pazartesi

sevgilim

beni maçolaştırma sevgilim her an tediği çekebilirim !
ilgisiz oluyorsun ya, canımı sıkıyor
alnının çatından vurasım geliyor
ben ki dilber sultan olmasam da
bu şehrin yedi belalısı,
mahallenin erkek fatması,
okulumun enteli
anamın çeyizinden kalma, televizyon danteliyim.

sevgilim git başımdan, her an öpebilirim
hani beni seviyorsun ya, gönlüm büyüyor
tam ağzının ortasını öpesim geliyor
ben ki afrodit olmasam da
o koca kalbinin sevdalısı
gözlerinin arabesk tetikçisi
kalbinin bekçisi
anamın kızlığından kalma, masumiyet emekçisiyim.

şimdi o heybetinle gelsen
belimi sarsan
kafamı göğsüne bağışlasam
ve gecelerce uyumasak.

modern insan

kimse daha önce bu kadar çirkin olmamıştı.
bu kadar pis, bu kadar karamsar ve bu kadar kirli.
yalnız!

sen modern mahpuslarda, uykuları gece yarılarında bölünen
köyden gelen tarafından ilginç görülen
ve sana uymayanı hor görenbir ucubesin

sen modern insansın evet
sırf ayakta durabilmek için bu modern veba sokakları içinde
bir mikrop olup, tesir altında bırakıyorsun
farkında değilsin 'modern' avamlıkların kölesi oluyorsun

sen modern insan, evet evet sen!
ayağını toprağa basmaya, ekmeğini yapmaya korkuyorsun
hazır hayatlara, elinde olmayan paralarınla kavuşuyorsun
sen bu bokun püsürün içinde tıpkı bir bok gibi yaşıyorsun.

sen kalabalıklar içinde
yalnız, karamsar ve çaresiz kalıyorsun
varlığın gerizekalı teknolojilerine bağlı
duyguların özel günlerde alınan hediyelere
kişiliğin markalara, para sevdasına
sen sen için yoksun
kemer country için, dev alışveriş merkezleri için
doyumsuz bir hayatı tüketmek için varsın

ve 'ben' araya sıkışmış bir araform
bu pisliğin ve karamsarlığın içinde
şu gerizekalı bilgisayarın tepesinde
gerizekalı kafasıyla kendimi ifade ediyorum.

modern dünya, modern kapitalizm böyle bir çelişki ama çelişkiler daha da derinleşip sonrasında çözülmeden değişim de olmuyor. bu dünya insanı bireylere indirgeyip kolektif yaşamı, paylaşmayı ve üretmeyi unutturuyor. birileri daha güzel yaşasın diye diğerleri daha kötü yaşamaya itiliyor.oysa her iki taraf da pislik içindebirileri gerçek anlamda sefalet ve insana yakışmayan yaşam şekliylebirileri lüksün içinde insanlığını unutan ve unutulmuş bir avamlık içinde.

el ele el ele verin çocuklar

ilkokul yıllarını hepiniz özlemişsinizdir mutlaka. kokulu silgi efendime söyliyim böyle renkli kurşun kalemler, derste canı sıkılınca kalem açma bahanesiyle köşedeki çöp kutusuna gitmeler, yerli malı haftaları, pazar gecesi banyo yapmak vesaire vesaire... hani bir de koroda öğrenilen şarkılar falan.

o yıllarda pötibör püsküt bir hediyeyken kremalı püsküt büyük bir hazineydi, okula yürüyerek gitmek, hoplamak zıplamak güzeldi bunlar. ilkokul çağlarında ilk aşk filizleri sadece bakışmalardan ibaret, tvde öpüşmeli film görsek utanır saklanacak delik arama eylemleri vesaire. mesela serpilgil vardı bizim mahallede onların arka bahçesi koca bir araziydi anneme ordan hep papatya toplardım. arada gelincikler de açıyordu onları bulunca daha da mutlu oluyordum. mesela biz esenyurda ilk taşındığımızda tanker getirirdi suyu biz bidonlarla peşinden koşardık, sefalet var yine gerçi de şekil değiştirdi neyse derdim canımızı sıkmak değil.

ailemle dilini bilmediğimiz anlamadığımız insanların içine gelmiştik, türk'tük biz yani köklerimizde uzun göbek öncelerin bir kürtlük varmış fakat ben bunu da 1-2 sene önce öğrendim. velhasıl önce ürkmedik değil sonra onları da sevdik. çünkü sefaletin ve fakirliğin dini, milleti olmuyor a dostlar, dertli dertliyi anlar....bunlar da çok eskilere gitti öyle bir dipnot sayın gitsin.

aşk güzeldi ilkokul çağlarında dedim ya dokunmaya bile çekinirdik, masturbasyon yapmak için sebeplerimiz ve şehvet zillerimiz yoktu o zamanlar. ilkokul sıralarında abaküs ve fasülyelerle saymayı ( ki bunları bile ortak kullanırdık) öğrendik, tebeşirsiz devlet okullarında allahın siktir ettiği biryerlerde, nedenini bilmediğimiz bir şekilde okumak için çaba gösterdik, iyi kötü birşeyler okuyoruz şimdi. ilkokul arkadaşlarımdan erkek olanları evlenmiş ve çeşitli hatlarda minibüs şoförü, kızları desen sorma 3 çocuğu olanlar bile var. şimdi oturup düşününce bir garip oluyor içim a dostlar. büyüdükçe mutsuzlaşıyoruz burası aşikar da her mutsuz oluşumda içimdeki piç kurusunu harekete geçirmeye çalışıyorum, yani çok büyümedim de zaten yine de çok zaman geçirmişim gibi geliyor. içimdeki o küçük hala bıraksan elma şekeriyle koşacak, bisikletten düşüp dizlerini yaralayacak, seksek oynayıp ip atlayacak.

arada geceleri eve dönerken sokakta çizili seksekleri atlamıyorum değil ne yalan söyliyim çokca hoşuma gidiyor. bazen sokakta gördüğüm 5 yaşındaki çocuklarla kutu kutu pense bile oynuyorum ama çaktırmadan. yahu büyüklerin arasına karıştıkça yüzüm asılıyor ben gülmek istiyorum o yüzden çoğu zaman çocukluğa vuruyorum. bizim mahallede herkes küfrederdi ben de inatla küfrediyorum. istediğiniz kadar yargılayın yakıştırmayın ben bunu seviyorum. evet şimdi siktir etmenin vakti ben yine çocukluğumdaki gibi koladan ırmaklar, yağmur gibi yağan çikolatalar düşleyeceğim. sıkıldığım için hayattan, dünyanın çöp kovasına yaklaşıp kalem açıyormuş gibi yapacağım babamdan 100 binnara istiyip dondurma alacağım. bahçede biriken çamurdan ev yapacağım ve inadına güleceğim. yaşamak umut ve merak gerektirir. 3 yaşındaki bir çocuğun hayretiyle dünyayı keşfedeceğim.

şimdi bence hepiniz el ele verin, sevinin.
bir dünya bırakın biz çocuklara, ıslanmış olmasın göz yaşlarıyla
oynaya oynaya gelin çocuklar, el ele el ele verin çocuklar...


dipnot: bu yazıyı yazmamı sağlayan şarkıyı paylaştığı için yılmaz altun'a teşekkürü bir borç bilirim : http://fizy.com/s/1ah32l