16 Şubat 2011 Çarşamba

leblebi ve kola

bazı insanlar geçmişin izlerini eşeleyerek, gidenlerin kalıntılarıyla beslenerek yaşamayı çok sever. sevmiyorum ben bunu sanki eskiden temizdik de şimdi kirlendik demek gibi birşey bu çirkin birşey. insanlar iyi veya kötü değildirler, gerçektirler. gerçeklikleri onları sevdirir ya da sevdirmez hepsi bu. eğer ki her ağzımız açıldığında herkes ayrı bir dünyadır diyorsak her dünyanın bir dengesi olduğunu da bilmemiz gerekir. yoksa lafla söylediklerimiz riyakarlıktan başka hiçbirşey değildir.


ben geçmişin izleriyle beslenmekten hep tiksindim, tükürdüğünü yalamak gibi birşey bu. çocukluğumu saklı tutuyorum yalnız bu durumdan, o güzeldi. çamurdan evler yapıyordum yani tanrı gibi çamurdan yaratıyordum kendime bir dünya. yamuk kanepeler, bacasız evler, yuvarlak kafalı insancıklar tabaklar ve çanaklar. üstelik 7 günde değil yalnızca 1 saatte.


insan çocukken değişiktir tıpkı ilkçağ insanları gibi dünyayı keşfeder onu şekillendirmeye çalışır. belki de bu isteği büyük büyük çooook çok eski atalarından miras kalmıştır bilemeyiz fakat çocuk merakı hep hoşuma gider. benim bazı çocuklar gibi atatürk orman çiftliği dondurmalı anılarım yok bunu fakir edebiyatı yapmak için söylemiyorum. benim arka bahçesi papatyayla dolu oyun mekanlarım vardı, ekmek ve domatesle yaptığımız çocuk pikniklerim vardı. beyaz kağıda sarılı oyuncak getiren bir babam vardı benim ve aldığı herşeyin en ekonomiğini almaya çalışan ve bizi hiçbirşeyden mahrum etmeyen bir annem. ve bütün elektronik eşyaları bozma yeteneği olan güzel bir kardeşim vardı. küçük ama güzel bir dünyam vardı yoksunlukları ve yoksullukları es geçiyorum onlar hayatın tuzu biberi.


eksiklikleri kanıksayarak geçen yıllar onlara kronik bir bağımlılık yaratmadı şükür ki bünyemde. en büyük başarım da bu oldu galiba. birşey bildiğim yok şu dünyada sadece olduğunu ve olduğumu sandıklarım var hepsi bu. düşünüyorum da annem ve babam kadar cesur olabilir miyim? yani bu dünyaya 2 çocuk getirebilir miyim cevabım belirsiz gibi hayıra daha yakın aslında.


böyle derinden başlayan bir yazıyı sonlandırmak çok güç, insan açıldıkça açılıyor. kısa ömürlere büyük dünyalar sığdırıyor büyük cesaretler üsleniyoruz. oysa hayat ishal olmak kadar kötü fakat ' kola ve leblebiyle ' geçiştirilebilecek kadar sıradışı.