5 Ocak 2013 Cumartesi

yarim yokluğunda

yarim yokluğunda; 

bir litrelik coca cola şişelerine doldurulmuş onlarca litre su tükettim, kabak çekirdeğiyle haşır neşir oldum, rulo rulo tuvalet kağıdı harcadım, bir sürü kitap okudum entellikten ödün vermemek adına. bir sürü film izledim gittin gideli, seda ile torium'dan çıkmaz olduk, çantamı koluma taktım avm kızı oldum, sağa sola kısmet baktım.

yarim yokluğunda; 

gül kokulu tesbihimi kokladım her ne kadar allahı akla getirse de, renk renk oje sürdüm mekruh olsa da, taksime gittim, kardeşimle sevgilisine yancı oldum, gahi orda gahi burda göründüm. mahalledeki çoluk çocuğa babamın toptancıdan aldığı şekerlerden dağıttım, kulaklığımın bozuk olmayan sağ tarafını da bozdum.

yarim yokluğunda; 

bir sürü çöp biriktirmişim odamdaki çöp kovasında, bir şeyler yazıp yazıp silmişim, gece üçte uyumayı huy edinmişim, fesatlıktan her gördüğüm çiftle dalga geçmişim farkında olmadan. yer yer anama babama ergen atarları yapmışım, bazen eve geç gelmişim, eşle dostla görüşmüşüm. işten atılmış işe geri alınmışım sonra, garip garip sevinmişim.

yarim yokluğunda; 

kyk kredisine başvurmuştum, ayın sekizinde alacakmışım. alacağım bir miktar parayla dünyayı satın alacağımı sanıyorum para bitince asıl mesele başlayacak. gördüğün üzere geçim sıkıntım baki kalmış yokluğunda. yokluğunda nevayi çeşit toplu taşıma aracını talan etmişim, kadıköye vapurla geçerken martılara atılan simitleri kapmışım, tramvayda insan ezmişim,  hunhar metrobüslerin azılı şirreti olmuşum, minibüs şoförlerine "sağa çek kaptan", "yol ağzında inecek var hacım" şeklinde hitaplarda bulunmuşum.

yarim yokluğunda; 

otobüs edebiyatı diye bir feysbuk sayfası açmışım, yolculuk anılarımı yığmışım oraya. şu günlerde baharla birlikte yeni bir blog konsepti arar olmuşum, finallerim yaklaşmış hala doğru düzgün planı oturtamamışım. yokluğunda alesten seksen bir almış hedefime ulaşamamışım ulan başlarım böyle kadere de akademiye de deyip gidip ne iş olsa yaparcı ya da memur rahatlığına öykünücü olmuşum.

yarim yokluğunda; 

sayfa sayfa blog yazdım, bir sürü profil futrafı değiştirdim, bir sürü insana profil futrafı çektim, yeni fingirdeme çabalarına atıldım. eşten dosttan vodafone freezone kampanyası istedim, yüzsüzlüğüm yetmedi kahve dünyası bir alana bir bedava kampanyası kovaladım, onlarca farklı şarkı ve türkü dinledim. bu da yetmedi eski solcu oldum, bir ara dine döndüm sonra anarşist oldum.

yarim yokluğunda; 

birçok şey oldu, aslında yokluğunun bir anlamı yoktu, sadece yoktun. ve bu, yaşadığım birşeyler, tarihsel bir döneme ayırmam açısından faydalı oldu. yokluğunda iki çift çorap ve üstüne patik giydim malum havalar soğudu. akgün akovanın dediği gibi "sana kuşlu hırka ördüm" diyemem ama ahmet kayadan "sana boncuktan kuş yaptım konacak pencerene" dizelerini tekrarladım. ara sıra şair oldum, kimi zaman derbeder oldum. itiraf edeyim müslüm gürses'ten ferdi tayfur'a onlarca arabesk şarkıcıyı dinledim.

yarim yokluğunda; 

düğünlerde straplez giyip halay çeken kızları düşündüm, mantar topuk ayakkabını içine beyaz çorap giyenleri. gözlerinin futrafını çeken kızları "ontolojik kezban" olarak kavramlaştırdım. arada sert kahveler içerek ağzımın dadını bozdum, müge anlı ve su gibi izledim. su gibideki birgülü düşündüm sonra aklıma rakçı serpil geldi ondan da vazgeçtim. bu paragrafla ilgisi yok ama bol bol arkadaş zekai okudum. özellikle şu dizeleri hep gözlerimi doldurdu:

"günler sarmal bir yay gibi bunu unutma
bahar annemizin yemenisindeki solgun çiçektir bunu unutma
seni ben her yerinden öperim beni unutma"

yarim yokluğunda; 
 
duygularım kabız oldu, sinameki kaynatıp kaynatıp içtim, bir zaman ağladım çok zaman güldüm. sonuç olarak ben "serseri ruhlu ve asi biriydim" üzerdim seni, iyi ki gittin.