Ben küçükken babamı çok severdim, dünyanın en büyük
adamıydı, allahı bilmezden allahtı, bana getirdiği matbaa kağıdına sarılı
oyuncak bebeğin hatrı hiç mi hiç gitmeyecek, eksilmeyecek… Onun emeklerini
ödeyemem martavalları okuyacak değilim elbette ki babadır doğurdu büyütecek.
Beni asıl ilgilendiren ve kimseye anlatamadığım ve asla tam anlamıyla ifade
edemeyeceğim kısmı ondan nefret ettiğim kadar onu çok seviyor oluşumdur.
Ben büyüdükçe babamın o mutlak hakimiyeti, içimi kaplayışı,
ruhumu sarışı siliniyordu. Gittikçe güçsüz, yorgun ve kalbi taşlaşmış bir
adamla tanışıyordum. Bu adam benim en değerlim, hayatımdaki en büyük insanımdı.
Ona yaklaşmaya korkuyordum ama bu korkuya rağmen muhteşem bir de sevgi
besliyordum inanın bunu anlatması o kadar güç ki. Mesela bir gece ranzamda
uyurken birden burnumda bir öpücük hissetmiştim, mahsus gözlerimi açmamış ve
gitmesini beklemiştim. İstediğim zaman sarılıp öpemediğim, bana sarılmayan ama
beni sevdiğini bildiğim adam tüm masumiyeti ve sevgisiyle burnumdan öpmüştü. Aman
tanrım bu nasıl büyük bir mutluluktu anlatamam. Sonra ben küçükken, çok
küçükken “Süper Baba” dizisi vardı ve onun o hiçbir zaman canımı sıkmayan
melodisinde o küçük halimle defalarca ağladığımı hatırlarım. Ağlamamın sebebi
bana bu kadar yakınken bir o kadar da uzak olan babama özlemimdi. Topkapı’daki
işyerine Esenyurt’tan 16 sene gidip gelen bu adamdı, bel fıtıklarına,
ağrılarına, yüreğindeki yaralara rağmen asla bizi gözünden ayırmayan bu adamdı.
Her kadının babasıyla ilgili çok güzel düşleri, anıları ve nice şeyleri vardır.
O kadar doğaldır aslında ama ifade etmesi güçtür. Her ne kadar bana İstanbul
hikayeleri, balıklı bir dünya vermemiş olsa da 2 yaşındayken beni Veliefendi’de
kaybedişi, 5 yaşındayken aldığı deniz subayı elbisesi, şu matbaa kağıdına
sarılı bebekler, bayram önceleri Sümerbank’a götürüp kardeşimle beni giydirişi
hatrımdan asla silinmeyecek güzel hikayeler.
Sevgisiz geçen bir çocukluğun, itilmenin, kakılmanın,
çalışmanın ve daha birçok şeyin gölgesinde kalmış bir çocuğun, bir adamın ve en
önemlisi eskide kalmış, sevgiyi özlemiş kocaman yürekli bir babanın kızıyım.
Onun tüm kabalıklarına, ruhumu incitmesine ve hatta beni defalarca dövmesine
rağmen hatta ondan nefret etmeme rağmen onu çok seviyorum. Kulağıma fısıldadığı
ninnileri, hikayeleri ve kış günleri mahsus salonda uyuduğumda beni kucağında
taşıyışlarını hatırlar da onu nasıl sevmeyebilirim. Mümkün mü? Her ne kadar son
tartışmamızda onu sevmeme izin bile vermediğini suratına haykırıp ona kızsam
da, kalbimi incitmiş olsa da, bakışlarında yer yer gördüğüm nefreti hatırlasam
da aksini yapamıyorum, olmuyor.
Toplumsal normları, onları eleştirmeyi bir yana koyamasam da
anlamlandıramadığım bir şekilde onu seviyorum hala…