1 Aralık 2012 Cumartesi

Eskide Kalmak

İnsan kendini bazen eskide kalmış hissediyor, sanki asırlar geçmiş, bu asırlar geçerken zamanında kuytu bi köşesinde asılı kalıp dondurulmuş sonra çözülüp bugüne salınmış gibi. İnsan
büyüyor ama o büyürken dağlar, taşlar, tepeler büyümüyor daha da küçülüyor ve farkediyorum ki hiç mi hiç yorulmuyorum onları küçültürken. Onları küçültürken nasıl da umarsızım, nasıl da
zevkleniyorum ev yapımı inek sütünden yoğurdu yerken. İnsan bazen aldırmaz oluyor  geçmişten geleceğe mektup gibi yalnızca nesne olup kalıyor işlevinin farkında olmadan.

Firüzköy yolundan geçerken etrafı saran kekik kokusu, yaylaya çıkmışım hissi uyandırdı hoş hülyalara daldım. Çocukluğumun ceviz bahçelerine, kalosun tarlasına, değirmen yanına, ağıl yanına doğru hoş bir yolculuğa çıktım. Oysa içinde bulunduğum o minibüs, yabancılaştığım o insanlar gerçekti bense mutlu anları gelecekte aramak yerine düne bakıp duruyordum. İşte bu yüzden insan bazen zamanın kenarına saklanmış, dondurulmuş gibi hissediyor kendini. Farkettim ki küçük mutluluklar gülümsetiyor insanı ya da hayata anlam yüklemek küçük anılarla mümkün olabiliyor. Gecenin 12sinde sokakta yürüyor olabilmek, sokaktaki köpekle kediyle "benden korkma" diye konuşmak ve en çok da eve geldiğimde babamdan yiyeceğim lafları bile bile bunu yapmak beni mutlu ediyordu. Bomboş bir sokakta, sokak lambalarıyla, sokak köpekleriyle ve hafif esen rüzgarla güzel bir Kasım sonuydu bu, insan büyüyordu ama bazı şeyler değişmiyordu babadan yenilen fırçalar gibi.

Florya'da eski salaş bir balık restoranında çalan cümbüşle başlamıştı herşey. Her şarkı aşka lanet okuyor, aşkı seviyor, senede bir gün diyor ve çocuk rüyalarına daldırıyor insanı. Yorulduğumuz halde, yorulacağımızı bildiğimiz halde inatla daha çok yoruluyorduk, aslında başka da birşey yoktu. İnsan bazen herşeyi savurup gitmek istiyor, bir yelle bütün dünyayı değiştirmek istiyor, düşlere dalıyor sonra dönüp dolaşacağı yer aynı oluyor. İnsan bir halden başka bir hale mühürlü bir mektup gibi teslim oluyor. İnsan dört yaşında yediği şemsiye çikolatayı, babasının temiz beyaz kağıda sardığı oyuncak bebeği, annesinin kızarttığı patatesleri ve yine en çok da annesinin bütün kötülüklerden yavrusunu esirgemesini özlüyor. Yani kısaca bugünden yarına akıyor...






"Kekik kokusu duydum
Kekik kokusu koynunda huysuz gecenin
Uyandım birdenbire
Haydi dedim yüreğim gidelim bu şehirden
Bu şehir koparmak istiyor beni özlemlerimden
Yorgunum;
Çünkü yorgunluğumun yaşamak gibi bir anlamı var
Yine de yaşamaktan duyduğum mutluluğun tadına
Düşmanlarım ulaşamazlar..."*


*nihat behram şiiridir...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder