25 Eylül 2012 Salı

Göçtü bozkırırın tezenesi

Küçükken düğünlerde, teypten müzik çalınan kına gecelerinde "dane dane benleri var yüzünde" türküsüyle tanışmıştık ilk. Sonra türkü radyoları, kasetler... Neşet Ertaş, iç anadoludan şehre göçmüş yarısını sılada bırakmış, şehirde ayakta kalmaya çalışan ne köylü ne kentli bir kuşağın yareni olmuş, biz de o kuşağın meyveleri oluyoruz sanırım. Gahi fidaydalarla gahi bozlaklarla gönüllere yerleşmiş  hem acının ve özlemin içinde mutluluğun sesi olmuş bir üstad. Babaya karşı gelmiş, kimi zaman devlete sırt çevirmiş kendi halinde konuşmasıyla, değişmeden ama herkesi kucaklayan  yaşayan bir efsaneydi. Söylenebilecek çok şey vardır elbette ama dede sevgisinden mahrum kalmış ben böyle bir dedeye sahip olmayı çok isterdim ve çok sevdiğim bir insan ölmüş kadar çok üzüldüm.






24 Eylül 2012 Pazartesi

vajina üstüne kurulu dünya

Zorbalık insanların kanına işlemiş, küflenmiş bir ahlaksızlık, başkalarının kararlarına, hayatlarına saygı duymama tüm bu davranış kalıpları ve kavramları normalleştirilmiş. Değil alternatife saygı duymayı, alternatif bir dünyayı bile düşünemiyor tüm bu insanlar. Toplumun her alanına yayılmış, çöreklenmiş küflenmiş bir düşünce bu.

Sözüm ona okullar bitirmiş, şehir görmüş, insan içine karışmış onlarca insanın derdi hala kadının cinsel organında, her yaklaşımlarında hissediyorsunuz bunu, ince ince sızmış. Öyle haklı ve öyle yüzsüz ki bu düşünce; kadınları sevmeye çalışırken de, tepkiyi dile getirirken de (kadınların kendi aralarındaki iletişimde dahi) hep kadının cinsel organı, kadınlığı üzerine çalışıyor insanların çoğu. Bu küflenmiş düşünceden, bu iğrenç gelenekçi yapıdan sıyrılmanın yolu nedir ki? Toplumdan izole edemiyoruz kendimizi, toplum içerisinde barınamıyoruz dilediğimizce.

Benim gibi düşünen kadınların hiç birinin derdi cinsel arzuları üzerine şekillenmiş değil. Kaldı ki olsa dahi bu yalnızca biz kadınları ilgilendirirdi. Buna rağmen özellikle erkekler ve erkek zihniyetli kadıncıklar hala "am" üzerinden "sik" üzerinden kendilerini gerçekleştirip egolarını tatmin ediyorlar.

Sokağa çıkıyorsunuz insanların gözü memenizde, götünüzde, bacaklarınızda. O örümcek ağı gibi işlenmiş düşünceler birden üstünüze hücum ediyor. Çocukluktan ergenliğe, ergenlikten kadınlığa tüm toplumun ve annenizin telkini "am" üzerinden. Böyle pislik bir dünyanın içerisinde nasıl kendimiz olabileceğiz? Yaşamdan zevk almamızı nasıl beklersiniz, nasıl size boyun eğmemizi beklersiniz? İnternetten, sokağa, barlardan, cafelere, okullardan, işyerlerine heryeri saran bu kokuşmuş düşünceden ne zaman sıyrılacak bu insanlar?

Erkekler o çok deli sevdalarında bile karşılık alamayınca en pis, en rezil küfürlere başvururken aslında bunun kendi rezillikleri olduğunu nasıl kabul edecek? Kendileri olmasa hayat kadınlarının olmayacağını bal gibi bildikleri halde hala kendilerini saf, pürü pak hissederken bu pişkinliği nerden buluyorlar kendilerinde? En ufak bir reddedişde ise o deli gibi sevdikleri kadınları orospulukla suçlarken, öldürürken, döverken ne zaman vicdanları birşey söyleyecek?

Ben böyle rezil bir toplumda yaşamak istemiyorum, lanet olsun !