27 Temmuz 2013 Cumartesi

Gönül Gel Seninle Muhabbet Edelim

Ramazan davulcusu gümbürtüsüyle çekip gitmişti, sahurlar yapılmış, ışıklar söndürülmüş ve binalarla birlikte sokak ıssız bir karanlığa gömülmüştü. Kısık ışıklarıyla kimi yerleri aldınlatıyordu, sokak lambaları ama karanlık hakimdi... Kısık ışıklar Fransız balkonlu, sıvasız evlere göz kırpıyordu. Bahçeli evimizin, ağaçlarla kaplı kısmı derin bir yusuf çukuruydu; sanki o çukurun içinde ıpıssızdım. Günlerdir aç susuzdum, gözlerim yusuf çukuruydu artık yaşlar bile uğramıyordu.

Davul sesinden hep korkmuşumdur, bir kaç saat sonra ezan sesi de ekleniyordu üstüne bu karanlığı gündüze bağlayan bir işaret olsa da ürkmemi engellemiyordu. Yüreğimdeki bir takım acılarla baş başa kalamıyordum, türkülerin tesiri azalmış, sigara etkisiz hale gelmişti. Gelmiyordu içimden hüzünlenmek bile.(E.C.) Allah'tan feedback alamayan bir kuldum adeta; dualarım boşuna çıkıyordu. İsyan etsem müşrik oluyordum bir türlü sağlam bir irtibat kuramamıştık onu da boş verdim.

Hayattan beklenti içinde olamamak gibi bir huy edinme kararı aldım, midem gurulduyordu ama aç da değildim. Bolca melankolik ve romantik başladığım her iş tam tersine dönüşüyordu ve bir kara komedi oluyordu. Gönlümle konuşmanın yollarını arıyordum, Ali Ekber Çiçek geldi aklıma açtım en güzel söylediği türküyü, dinledim. O bittikçe ben başa sarıyordum, ben sardıkça o da bitiyordu. Her gece erkenden yatma kararı alıyordum, acılarımın üstüne bolca özkaynak soda içiyordum, yeşil çayı ekliyordum olmuyordu. Yürek dediğin başka bir şeyden yapılmaydı, kimyası ve biyolojisi somut değildi metafizik bir şeydi.

İnsanların hepsini sevemiyordum ey insanlık tarihi. İnsanları neden severiz ki? Nasıl severiz? Kendi çapımızca işte. Kendi çapımızda hüzünlerimiz, yaşamlarımız ve gerçeklerimiz vardı. Fazlasına da ne zihin ve de enerji. Hepimiz kendi dünyamızın baş kahramanıydık, varlığı-yokluğu belli olmayan insanlar bile öyleydi. Biliyor musunuz, bazı insanların gereksiz yere yaşadığını düşünüyorum ve onlara harcanan her türlü şeyin de israf olduğunu.

Sokakta araç sesleri duyulmaya başlamıştı, gündüz kendini kabullendirmeye başlamıştı. Kabullenmemek gibi başka bir yolumuz da yoktu. Aslında fena olmazdı istediğimiz vakit istediğimiz saat dilimini yaşasak. Ama bu biraz karmaşık olurdu sanki. Kendi çapımda saçmaladım yine. Neyse iyi geceler...






23 Temmuz 2013 Salı

Didem Madak'a

Dertlerimi çamaşırlarla birlikte balkondaki ipe astım
düşündüm, mutsuz olmak kolaydı
oldukça da meşru
bazen yastıklara sarılıp ağlamak geliyor içimden
sonra hayal kurmaya başlıyorum
öyle yeşilçam hüznü değil
tamamiyle varoş, oldukça durağan
güneş kuruttu dertlerimi
ara sıra bakıp hüzünlendim
ama biliyordum çok mutlu olamasak da
hayat bir yanıyla güzeldi.

Didem olsaydı anlardı beni,
zaten anlatarak gitmişti
anlatarak ölmüştü.


21 Temmuz 2013 Pazar

neydi adın


içimdeki acı ve mutsuzluğu ifade edecek, sağa sola saçacak en acıklı şarkıydı adın. mutsuz olmak için çok geçerli sebeplerim vardı. yaylanın serinine çıktım, olmadı, ovanın sıcağında bunaldım, kaybolmadım.

tarhana ve gül burnu mevsimiydi adın, hazan günlerini getiren tatlı bir telaştın. soğuk bir kışa hazırlanıyorduk, oyunu bozup güneye kaçtın. ve neye elimi uzatsam, elimde sapı kalıyordu. bahtsızdım... varsa bile bedbahttım.

bir çok şarkının harmanıydın, dans da ediyorduk ve durmadan mutsuzduk. insan içinde ağlamayacak, üzülmeyecek kadar gururluydum, çikolatayı katık edip şekersiz çayla yutkundum. bilmediğin şeyler vardı, bir çok erkeğin asla bilemeyeceği şeyler... şehirli, şiirseven, yalnız olduğu kadar kış zamanları çetik giyen bir kadını anlayabilmek elbette güçtür, anlarım.

bir semaverin, minik musluğundan, adabınca demli bir çay koydum. gökyüzünün kirişlerini saydım, ay'ın sivriliğini hesapladım ve muhtemelen bana bir kaç milyon ışık yılı uzaktın. rakı içerken güzeldim buna hiç şahit olmadın. bir de açık hava hüznüm vardı onu da köyde bıraktım.

domates yetiştirebilmenin, huzuru tesis etmenin ve kendimi anlamanın sırrını aradım. sevginin emek olmadığını kabul edebilecek kadar kırılmıştım. eski bir nofrost olmayan buzdolabının cinnetine uyandım, güzel sabahlara şahit olmadım. dahası mutlu olmayacak gibiydim, bir kaç şiir okudum, mutsuzluktaki yerimi sağlama aldım.

yazılmış en acıklı dizeydi adın.