23 Mart 2013 Cumartesi

Memur


Basit bir memur olmak istiyordu yalnızca oysa 21. yüzyılda basit bir memur olabilmek bile hayli meşakatli bir işti. Kaldı ki memur olsa dahi çoğu zaman parası da yetmeyebilirdi hem biliyordu ki memur olsa dahi istediği o küçük dünyasına kapanamayacaktı. Her zaman onu o dünyadan, birileri yaka paça çıkarıp gerçek dünyanın o acımasız, acı verici ve renksiz dünyasına atacaktı, o da itiraz etmeden dalmak zorunda kalacaktı. Evet biliyordu sokaktaki çocukları, dayak yiyen, öldürülen, tecavüze uğrayan kadınları, açları, yoksulları ve daha nicelerini biliyordu, üzülüyordu, kendince çaba da sarfediyordu topluca kurtulmaya ama; o içindeki güvende olma, kabuğuna kapanma isteği hayallerinden asla ayrılmıyordu. Dedim ya üstelik çok iyi biliyordu asla hayalindeki o sessiz, huzurlu hayata erişemeyeceğini.

Hayatta çok az da olsa temiz insanlar vardı, temiz dünyaları olan o insanlar hayatımızın herhangi yerinde herhangi önemsiz birşey gibi duruyordu. Neden bu adar aldırış etmiyordu onlara o da bilmiyordu. Ancak bu insanlar bazen tahammül edilemeyecek kadar zamansız dalıyorlardı hayatının bazı kesitlerine, kızıyor rahatsız oluyor ama bunu asla belli etmiyordu. Bu bir iç düşünceydi bunu yazarken şimdi usulca kanatlanıp gidiyordu...

Memur olmak istiyordu; belki çok sevdiği, hayalindeki erkeği şekillendirdiği, çok fazla yakışıklı olmayan ama mazide olmanın verdiği sıcaklıkla yüreği dolduran Dostoyevski romanlarındaki adamlar gibi. Küçük bir evi olacak, belki cuma ve cumartesi geceleri birkaç duble içecek, o dublelerle birlikte şiirler okuyacak, şarkılar dinleyecek ve içlenecekti. İçinde bir yerde hep yalnız, mutsuz bir şeyler olacaktı bunu kabullenmişti ama yine de bugünden, zorundalıktan kurtulmak, kendi dünyasına kapanmak istiyordu. Babasız küçük bir kız ürkekliği ve ayakta kalma hırsıyla devam etmeliydi, neden böyle düşünüyordu bilmiyordu. Çünkü onu seven, başkalarının diline düşürmeyen, her ne kadar biraz öfkeli olsa da iyi bir babası vardı. Belki sorun da burdaydı babasıyla, yaşantısıyla ve diğer bir çok şeyle derdi neydi, neyi neden istemiyordu bilmiyordu. Tek istediği en az beş gün yatıp uyumak ve birşeylerden uzak olmaktı. Bunun olmayacağını biliyordu, hareketlenmek istedikçe müzmin bir hantallığa doğru yayılıyordu, ruhani bir buhrandı bu; dünyayı yakmak gerekiyordu.

Memur olsa da dünyada birşey değişmeyecekti, belki de şikayetçi olduğu herşey baki kalacaktı. Ama o bitter çikolatalarıyla, bazen içtiği içkilerle, bolca okuduğu kitaplarla ve bolca izlediği filmlerle tek başına mutlu olmanın yolunu bulacağını sanıyordu. Mutlu demeyelim de en azından sakin... Oysa memur bile olamayacaktı belki de, devlet denen haşmetli, sermaye denen gafleti caiz, şiddeti caiz, adaleti münferit şeyler onu köşeye sıkıştırdıkça sıkıştıracaktı. Üstelik hayatının hiçbir yerine aşk iliştirmeden, hep yalnız kalarak, hep onu sevenlerden kaçarak...

Hep de bir sayfayı bulamayan hikayeler yazıyordu, mütemadiyen bıkkın ve mütemadiyen tahammülsüz...


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder