2 Eylül 2011 Cuma

Kadına Şiddet ve Zekiye

Esenyurt'taki yüzlerce, Türkiye'deki binlerce ve hatta on binlerce kadından biriydi Zekiye. Kocasından dayak yiyordu acımasızca, demirden borularla dövülüyordu. Dayağa doymamaktan değil de "namus" nedeniyle boşayıp kurtulamıyordu eşi olacak heriften. Kendine göre de bir bahane uydurmuştu " çocuklarım "... Oysa kocası ne çocuklarına sahip çıkıyor, ne eve sahip çıkıyor ne de başka birşey yapıyordu. Çalıştığıyla alkol alıyor, kadınlarla düşüp kalkıyordu.

Zaten asıl çelişkide burda değil miydi? Bir kadının başka bir kadın için ezilmesi ve kadınların bu "üstün güç" altında kendilerini var olmuş sanmaları. Türkiye'de kadına yönelik şiddetin büyük bir kısmı aldatılan kadınların tahammüllerinin azalarak tepki vermesiyle birlikte artıyor. Yani hem suçlu hem güçlü meselesi...

Hiç şansı olmamıştı Zekiye'nin. Evlatlık olarak büyümüş hep boynu da bükük kalmıştı. Türkiye gibi bir ülkede kadın olarak doğmak bütün kadınların en büyük şanssızlığı değil midir zaten? Ne güvenilecek bir devlet var, ne saklanılacak bir kapı. Üstelik bu kadar aşağılanmaya ve hor görülmeye rağmen utananın kadın olması garip değil mi? Hiç garip değil, erkek egemen ve faşist bir hükümet ve hatta muhalefet varken neye şaşırabiliriz ki? Dayağa, sopaya, aşağılanmaya, aldatılmaya o kadar kanıksadık ki insan olduğumuzu unuttuk. Birileri hala mecliste kelle hesabıyla toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlamak için çalışadursun.

Sizlere de garip gelmiyor mu, her geçen sene kadına yönelik şiddet ve aşağılanmanın artıyor olması. Ne zaman ağzı açılsa "sözün bittiği yer" diyen başbakan, kadınların " şiddetin bittiği, ölümün başladığı yerde" olduğunu görmüyor mu ?

Biz gelelim Zekiye'ye, bir evin hem kadını hem erkeği üstelik çalışıyor da. Bu kadar güçlü bir kadınken nedir onu bu işkencelere razı getiren hiç düşündünüz mü? Çoğumuzun gazetelerde hemen hergün okuduğu, varoş mahallelerde oturanların hergün gördüğü bu olaylar vicdanlarımızı rahatsız etmiyor mu? Üstelik kadına yönelik şiddet kronik bir hal almışken devlet neden etkili girişimlerde bulunmuyor? Diğer konularda olduğu gibi bu konuda da dişe dokunur birşey yapmasını beklemek iyimser yanımızın ağır bastığı zamanlarda gerçekleşiyor. Zaten kadın meselesi de derinlikli ve yılların biriktirdiği bir mesele. Sosyal, kültürel, ekonomik alan tamamiyle erkek egemenliği üzerinden tanımlı.

Bayramın ilk günü Zekiye'nin evine gittim, kapıyı açtı, gördüm ki kolunu sargıya almışlar. Şiddet gördüğü gece geldiğinde -nedendir bilinmez- birşey söyleyemiyordu. Çekip gidemeyeceğini kabullenmiş, yine eve döneceğini biliyordu belki de. Nasılsın iyi misin dedim, mutsuz bir surat ifadesiyle karşılık verdi. Burda da suyu ısınmış ailecek başka bir mahalleye taşınıyorlarmış. Bir de başka yerlerde bakalım dayağın tadına diyor.

Devlet büyükleri kadını bir özne olmaktan çıkarıp ailenin içinde kaybededursun, kadına atılan her tokat "kutsal aile"nin güçlenmesine katkı sağlamaz da ne yapar? 2011'in ilk altı ayında yaşanan onlarca kadın cinayeti devletin ve kolluk güçlerinin bu konuda ne kadar hassas olduğunun en büyük göstergesi. Öyle bir duruma geldik ki kadınların cinayet sonucu ölmelerine değil de devlet tarafından güvence altına alınmasına şaşırıyoruz.

Muhafazakarlık arttıkça kadına yönelik şiddet de kat be kat artıyor. Geriye kaderine mahkum kadınlar kalıyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder