18 Mayıs 2011 Çarşamba

İbrahim Kaypakkaya




"...binadan koşar adımlarla çıkan yarbay cipin yanına geldi. Ali Kaypakkaya'ya inmesini söyledi. Birlikte aynı binaya girdiler. Bir koridordan geçtikten sonra yarbay, Ali Kaypakkaya'yı bir odaya aldı.

İçeride beyaz önlüklü bir adam vardı. O adamı görünce bu kez Ali Kaypakkaya'nın içi kararmış "İbrahim belki de hasta, yine hastaneye yatırdılar, bu adamların telaşı bundan" diye düşünmeye başlamıştı.

Beyaz önlüklü adam, Ali Kaypakkaya odaya girince telaşlı ve tedirgin davranışlarla ona "otur şuraya, buyur sigara yak..." demiş, paketinden sigara uzatmıştı.

Ali Kaypakkaya ne sigara aldı, ne de oturdu. Odada aşağı yukarı dolanmaya başladı.

O sırada birden kapı açıldı. Sıkıyönetim komutanı korgeneral Şükrü Olcay, yanında bir albay, hastane müdürü ve bir-iki subayla içeri girdiler.

Şükrü Olcay yukarıdan aşağıya Ali Kaypakkaya'yı süzdü, "sen İbrahim Kaypakkaya'nın babası mısın" diye sordu.

Ali Kaypakkaya "evet" diye yanıtladı onu.

Sonra Şükrü Olcay kesin ve katı bir sesle "bunu birdenbire söylemek olmaz, ama ben söyleyeceğim; İbrahim öldü...." dedi.
Ali Kaypakkaya'nın birden bütün kanı çekildi. "anlayamadım..." diye kekeledi.


"oğlun öldü diyorum" diye sözünü yineledi Şükrü Olcay.

Ali Kaypakkaya şaşkın ve birden bembeyaz olmuş yüzü altından "neden ölsün benim oğlum, ölmez o..." diye karşılık verince... "öldü diyorum, işte öldü o..." diye kesip attı Şükrü Olcay.

Ali Kaypakkaya bu kez garip bir şekilde hareketlenmiş ve sanki boğulmak üzere olan bir insanın çırpınışlarıyla bir yandan yutkunuyor bir yandan ceplerini karıştırıyordu. Sonra cebinden mektubunu çıkarıp "işte yazdığı mektup beni çağırıyor, ölmez benim oğlum, hasta değildi, sağlığım yerinde diye yazıyor" diye bağırmaya başlamıştı.

Şükrü Olcay "intihar etti, oğlun intihar etti..." diye bağırarak karşılık verdi ona. Ali Kaypakkaya ise kesik kesik yanan yüreğini dışarıya vuruyordu: "hayır, hayır oğlum öldürüldü, oğlumu öldürdünüz, onu öldürdünüz, onu öldürdünüz, onu döve döve öldürdünüz, oğlumu siz öldürdünüz..."

Odadakilerden birisi "sus, yoksa haddini bildiririz" diye kesti Ali Kaypakkaya'nın yakarışlarını; gözdağı verdiler ona.

Ali Kaypakkaya bir aralık suskunluktan sonra, içli ve acılı bir sesle "verin benim cenazemi, ifadeniz mi neyiniz varsa alın; oğlumun cenazesini verin..." dedi.

İlkin "vermeyeceğiz, biz gömeriz" dediler. Bu söz üzerine birden yırtıcı bir sesle Ali Kaypakkaya "cenazemi vermezseniz bir adım gitmem" diye diretti.

Şükrü Olcay bu sıra beyaz gömlekli adama dönerek "şuna su verin" dedi. Ali Kaypakkaya "suyunuzu falan istemiyorum, oğlumun cenazesini istiyorum, onu dişimi tırnağıma takıp büyüttüm, bir gecekondum var, şimdi onu satıp oğluma harcayacağım, köyüme götüreceğim..." diye karşılık verdi.

Şükrü Olcay çevresindekilere "muamelesini yapın" deyip döndü ve çıktı odadan...''

Nihat Behram

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder